
(27.06.2020 tarihinde yazdığım bir yazı bugün paylaşılmak istedi. Henüz o zaman bu blog yoktu. )
Bir haftadır Kaş’tayım. Eşim ve bu sene tanıştığımız iki yoga arkadaşımla. Kaş ruhumun sarayı. Burada en kötü zamanlarda bile bir dinginlik hali oldu hep içimde. Evimiz denize nazır. Kendi denize girme platformu var. 198 basamakla tepeden aşağı inince güzelim Akdeniz’le baş başasın. Zaten dumtıslı plaj klübü alışkanlığımız pek yok; nerede bakir koy var hep oradayızdır ve bu alışkanlık da pandemi sürecinde çok daha yararlı oldu. Kendimizi koruyarak tatilimizi yapabiliyoruz. Hele benim gibi suyun arındırıcı enerjisine çokça ihtiyaç duyan biri için ne güzel bir nimet tatil, deniz ve hele ki Kaş.
Ve bir de Kaş’a bu gelişimiz; henüz tanıdığımızı sandığımız ama muhabbetimizin daha uzun zamandır kalplerimizde olduğu ve açığa çıkmak için beklediği belli olan iki insanla burada olmak ne güzel kapılar araladı bize. Dördümüz de aynı okulun yoga öğrencileriyiz. Zaten ortak küme hepimizin hayatında büyük bir yer kaplıyor ve varlığımız bu alanı paylaşıyor olduğumuz için organik olarak birbirimizin varlığını besliyor. Üzerine bir de kana kana, doya doya şu kısacık zaman diliminde paylaşılan hayat ne güzel bağladı bizi birbirimize. Gizli tuttuğumuz yeteneklerimizi, acılarımızı, yaralarımızı gösterdik birbirimize. Büyük laflar etmeden cesaret verdik. Evet bu kadar kısa sürede çünkü insanlık tarihi kadardır tanıyor gibiyiz birbirimizi sanki.
Bir hocam “İnsan sosyal ortamında olduğu gibi kabul gördüğü ölçüde iyileşir.” demişti. Hayatımıza giren ve yanında maskeler takmak zorunda kalmadığımız insanlar aracılığıyla şifalanıyoruz, gelişiyoruz, büyüyoruz, yeteneklerimizi keşfediyoruz. En azından bana defalarca böyle oldu. Kendi komplekslerim yüzünden görmediğim potansiyellerimi gören, beni ikna eden, yüreklendiren arkadaşlarım ve eşim olduğu için baya şanslıyım belli ki! Eminim bir çoğunuz için de öyle. Bazen sadece kendi zihnimizin yarattığı sis yüzünden göremiyoruz çevremizden aldığımız desteği; ya da o kadar da aleni gelmiyor o destek; ya da iyi niyetli olmuyor gördüklerimiz ama yine de bizi çıkarıyor kendi kuyumuzdan veya Alice’in Harikalar Diyarı gibi başka bir deliğe sokuyor ve oradan yepyeni bir bahçeye açılıyor kapımız. Fark etmek ya da harekete geçmek de zaman alabiliyor. Bazen hiç de senlik olmayan bir şey yapıp pek de tanımadığın insanlarla tatile çıktığında geliveriyor ilham.
Bitirmeden çok severek okuduğum Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından bir alıntı yapmak istiyorum. Belki merak edenlere de kitabı okumak için ilham olur. “Bir kadın, dostlarını ve sevgililerini akıllıca seçmelidir, çünkü her ikisi de bir üvey anneyle berbat kız kardeşlere benzer hale gelebilir. Sevgililerimiz söz konusu olduğunda çoğu zaman onları büyük bir Sihirbazın gücüyle donatırız. Bunu yapmak kolaydır, çünkü biz gerçekten samimi olursak, bu, büyülü bir atölyenin kilidini açmaya benzer ya da bize öyle gelir. Bir sevgili, kendi döngü ve fikirlerimizle çok kalıcı bağlantılar kurmamıza ve/veya bunların yok edilmesine neden olabilir. Yıkıcı sevgililerden kaçınmak gerekir. İyi bir sevgili, güçlü psişik kaslarla ve yumuşak etlerle ustaca sarınmış olan sevgilidir. Vahşi Kadın için sevgili, aynı zamanda bir parça “psişik” bir sevgili, onun “kalbine giden yolu bilen” biri olursa, daha iyi olur. Vahşi Kadın’ın bir fikri olduğunda, dost ya da sevgili asla şöyle demez: “Şey, bilmiyorum… aslında aptalca (kibirli, imkansız, pahalı vb) gibi geliyor.” Doğru bir arkadaş asla bunu söylemez. Bunun yerine, “Anladığımdan emin değilim. Sen nasıl gördüğünü söyle. Nasıl olacağını anlat.” der.”
İşte böyle. Buradan tüm iyi dostlara ve sevgililere selam olsun. Hepinizi kucaklarım.
Berrin
Canımmmmmm yine negzel yazmışsın❤️
BeğenLiked by 1 kişi
Tüm arkadaşlarıma 🥂
BeğenBeğen