Blog

BEN KİMİM?

Adım Berrin. Farsça kökenli bir isim. Manen yüksek, etrafına ışık saçan demek. Ben de adıyla yaşayanlardanım. Öğretmenlik mesleğini seçmem de bu yüzden olsa gerek. Uzun yıllar İngilizce okutmanlığı yaptıktan sonra bir sene önce (2019) istifa ettim. Lakin halen öğretmenlik yapmaya devam ediyorum. Yoga öğretiyorum, pilates öğretiyorum ve hala İngilizce öğretiyorum.

20li yaşlarımın ortalarında spor yapmaya gittiğim salonda tesadüfen girmiştim ilk yoga dersime. Sevdiğimi ama ürktüğümü de hatırlıyorum. Sadece kadınlardan oluşan bir sınıftı; o zamanlar daha bu kadar yaygın değildi yoga. Dersin sonunda sesli ve ağır bir nefes egzersizi yaptırmıştı hoca. Ürküten o kadar kadın sesi duymaktı sanırım. Bir sürü kadın aynı anda orgazm oluyor gibiydi. Henüz bir kadın olarak da çok sesimi çıkartabildiğim zamanlar değildi. Bu yüzden bir grup kadının topluca ses çıkarması ürkütücü gelmişti. Şimdi hatırlayınca tatlı bir tebessüm yerleşti dudaklarıma. Kaç derse girdim orada hatırlamıyorum ama bir şeyler tutunmuştu bana.

Bir İstanbul ziyaretinde Cihangir Yoga’da bir derse girdikten sonra 2 sene kadar neredeyse her gün evde kendim yoga yaptım. Sonra dizlerim sakatlandı. Ardından hocasız olmayacak bu iş diyerek özel yoga dersi almaya başladım. Sonrasında sadece yoga dersleri veren bir stüdyoda devam ettim. Toplasan 4-5 yoga hocasıyla çalıştıktan sonra 500 saatlik yoga hocalığı eğitimine kadar birlikte olduğum ilk hocamla tanıştım. Ayça Algün. Yogada bir şeyin bana tutunduğu gibi ondan da bir şey tutundu bana. 200 saati bitirdik, 300 saati bitirdik. Sonra o başka bir yola gitti, ben de öğrendiklerimi sindirmeye bir kenara çekildim. Ne çok büyüdüm bu eğitimler sırasında ve sonrasında!

Artık kendi yogamı yaptığım için de başka hocalarla çalışmadım. Bir süre kişisel antrenörlerle çalıştım, pilates yaptım. Eşim de kişisel antrenör olduğu için spora da yatkınlığım arttı ve ilk pilates eğitimimi de Tılsım Okay’dan aldım. İkinci hocam. Ne çok şey öğrendim ve hala öğreniyorum ondan da. Ve bu kadar eğitimden sonra başka bir şey öğretme fikri kanıma girmişti artık. 10 yıldır aynı üniversitede İngilizce öğretiyordum zaten. Orada büyüdüm. Öğretmenlikle ilgili her şeyi orada öğrendim. Ama artık o kimlik olmadan başka neler yapabilirim merakı başlamıştı bir kere ve istifa etmeye karar verdikten bir sene sonra ilk iş yerime veda ettim. Bir sene off vereceğim kendime, aldığım eğitimleri sindireceğim, yeni eğitimler araştıracağım, seyahat edeceğim, Berlin’e yerleşeceğim ve dahasının arasında kendimi öğretmenliğin içinde buldum yine. Bol bol ders vermeye devam ettim.

Bu kadar kısa bir sürede yeni bir eğitime başlamak da istemiyordum, lakin yakın bir arkadaşımın anlata anlata bitiremediği Shadow Yoga ve Türkiye’deki ilk Shadow Yoga hocası ve yazar Defne Suman İzmir’e geliyordu. Aslında kursu başlamıştı ama yoga tecrübesi olanları ortasından kabul ediyorlardı kursa. Hiç sevmediğim iştir bir işe yarısından başlamak. Seneye giderim diye bıraktım kenara. Neden hatırlamıyorum sonra kendimi zaten uzun süre yoga derslerine katıldığım, ilk yoga hocam Ayça’yla tanıştığım, Shadow Yoga kursunun da verileceği stüdyoyu ararken buldum. Bir kişilik yer kalmış. Ben yine de tekrar bir düşüneyim diye kapattım. Ben düşünürken yer giderse gönül rahatlığıyla böyle uygunmuş diyecektim. Çünkü beni bekleyen yığınla 500 saatlik eğitim materyalleri vardı. Yoga öğrencilerim vardı. Ve tekrar aradığımda kararım yoktu. Nasıl olsa gitmiştir yer. Gitmemişse de beni bekliyordur. Evet bekliyormuş, ben de yazıldım kursa. Ve böylece üçüncü hocam Defne Suman ile tanıştım. Halen de öğrencisiyim. Bir sene oldu. Artık Shadow Yoga’dan başka yogam yok.

Dersler vermeye devam ediyorum. Daha doğrusu ediyordum; Korona günlerinde tüm derslerim iptal oldu haliyle. Aylardır ev hanımıyım. Eşime söz vermiştim; istifa edince neler neler yapacağım gör bak diye ama olamamıştı yine çok çalışmaktan. Onlara fırsat oldu. Her hafta başka bir temayla geçti. Bir hafta tariflerle mutfakta, bir hafta kitaplarla koltukta, bir hafta bitkilerle balkonda, derken gündelik bir ritüel yerleşti hayatımıza ve hayat yeni haliyle akmaya devam ediyor. Bu günlük rutin de yaratıcılığa izin veren bir hal içinde olunca yeni fikirler de bol bol üremek için bekliyor. Zaten atılmış bir tohumu ya da zaten var olan ama derinden budanmış bir bitkiyi bir kişi veya olay veya madde veya his sulayınca oradan yeşeriyor olacak olan. Bende de blog yazmaya karar vermek işte böyle oldu. Kendimi bildim bileli en yakın arkadaşlarım kitaplarım, günlüklerim, yeniyetme şiirlerim, düz yazılarım olmuştu. Annem de pek sever yazmayı, kız kardeşim de. Ailede var belli ki tohumu. Lakin kendimle ilgili bir şey paylaşmak çok zor benim için. Bu komplekse direniyor olmak için ders verdiğim yoga stüdyosunun bloğu için beslenme üzerine bir yazı yazmıştım. Oradan en yakın arkadaşım sulama yaptı benim tohuma. “Neden kendi bloğunu açmıyorsun?” Paylaşabileceğim, faydası olabilecek birçok şey biriktirdim ve biriktiriyorum seneler boyunca. Bu da bana neden olmasın dedirtti.

Ve işte ilk blog yazımla buradayım. Buraya kadar okuduysanız şimdi siz de buradasınız. Eminim bir sebebi var buluşmamızın. Dilerim bir faydası dokunur varlığımın size; ve sizin varlığınızın bana. 

Sevgimle.

Sevgimle.


Follow My Blog

Get new content delivered directly to your inbox.